Yavaş yavaş dolacak ciğerlerimiz.
Her şey çabuk olurken dünyada o yavaş yavaş olacak.
Anlamadan hissetmeden her hücremiz o havayla dolacak.
Ağzımızdan çıkan her kelime onun gibi kokacak.
Düşündüklerimiz hedef alacak.
Söylediklerimiz insan vuracak.
Hepimiz aynı havayı soluyacağız.
Denizin, dağın,yaylanın,bozkırın nasıl koktuğunu unutacağız.
Tek bir koku hakim olacak dünyaya.
Barut kokusu!
Genel İnsan
Her şeyden biraz.
15 Ocak 2012 Pazar
Begonvil Çiçeği ve Bir Adam
Bodrum, begonvil çiçeklerinin sardığı huzur kalesi.
Nasıl bir çiçektir begonvil? İlk gördüğümde aşık oldum. Her gördüğümde huzur buluyorum. Hiç görmeseydim hep onu arayacaktım. Fakat bulduğum gibi özlem duydum. Yine uzak kaldım. Ne zaman sevsem ya uzakta oluyor sevdiğim, ya da uzağa gidiyorum sevdiğimden. Özlem sevgimi pekiştiriyor. Daha bir fazla seviyorum uzak kalınca. İnsan, insan harici bir şeyi sevdi mi insanı daha fazla seviyor. Hayata daha fazla kök salıyor. Daha sıkı bağlanıyorsun toprağa. Dünyanın senin etrafında döndüğünü düşünürken sen dönmeye başlıyorsun dünyanın etrafında. Başın dönüyor. Çünkü aşk, çarpıyor insanı...
Yürüyorum begonvili düşünüp.Sağ tarafta, duvarda asılı tahtalar.Üzerinde boyalar, kabartmalar. O anı, o dükkanı, o kadını, boyalarla tahtalara hayat katan o adamı unutamıyorum.Adamı hiç görmedim ama tanıyorum onu.Birini tanımak için onu görmek mi lazım?Onunla konuşmak mı lazım? Birini tanımak için onunla ne kadar vakit geçirmek lazım? Bilmiyorum. Benim o adamı tanımam için bunların hiçbiri gerekmedi.Beyaz duvarda asılı, denizden ayrılma vakti gelmiş bir kayığın yamuk, çatlak bir parçası. Bana yetti onu tanımam için. O denizden aldığını tekrar denizle buluşturandı.Boyalarıyla, kabartmalarıyla.O çatlak, yamuk tahtanın üzerinde artık yeniden deniz vardı.Ve denizin üzerinde de yalnız bir kayık...
Nasıl bir çiçektir begonvil? İlk gördüğümde aşık oldum. Her gördüğümde huzur buluyorum. Hiç görmeseydim hep onu arayacaktım. Fakat bulduğum gibi özlem duydum. Yine uzak kaldım. Ne zaman sevsem ya uzakta oluyor sevdiğim, ya da uzağa gidiyorum sevdiğimden. Özlem sevgimi pekiştiriyor. Daha bir fazla seviyorum uzak kalınca. İnsan, insan harici bir şeyi sevdi mi insanı daha fazla seviyor. Hayata daha fazla kök salıyor. Daha sıkı bağlanıyorsun toprağa. Dünyanın senin etrafında döndüğünü düşünürken sen dönmeye başlıyorsun dünyanın etrafında. Başın dönüyor. Çünkü aşk, çarpıyor insanı...
Yürüyorum begonvili düşünüp.Sağ tarafta, duvarda asılı tahtalar.Üzerinde boyalar, kabartmalar. O anı, o dükkanı, o kadını, boyalarla tahtalara hayat katan o adamı unutamıyorum.Adamı hiç görmedim ama tanıyorum onu.Birini tanımak için onu görmek mi lazım?Onunla konuşmak mı lazım? Birini tanımak için onunla ne kadar vakit geçirmek lazım? Bilmiyorum. Benim o adamı tanımam için bunların hiçbiri gerekmedi.Beyaz duvarda asılı, denizden ayrılma vakti gelmiş bir kayığın yamuk, çatlak bir parçası. Bana yetti onu tanımam için. O denizden aldığını tekrar denizle buluşturandı.Boyalarıyla, kabartmalarıyla.O çatlak, yamuk tahtanın üzerinde artık yeniden deniz vardı.Ve denizin üzerinde de yalnız bir kayık...
13 Ocak 2012 Cuma
Sır
Bir film izledim."Gözlerindeki Sır" diye.Filmin başında adam bir kağıda İspanyolca korkuyorum "temo" yazdı.Sonra filmde olaylar gelişti değişti çözüldü.Filmin sonunda yine aynı adam aynı kağıda "temo"nun arasına bir "a" harfi sıkıştırdı.Yani "teamo" oldu İspanyolca seni seviyorum demek olan. Film bitti ve ben dedim ki kendime: Korkuyorum.O gözler öyle baktıkça ya korkuyorum dersin ya da seviyorum.Ben korkuyorum.Çünkü benim dilimde korkmak ile sevmek o kadar yakın kelimeler değil.Araya bir "a" harfi sıkıştırınca ya da eline bir gül tutuşturunca korkudan sevmeye geçilmiyor benim dilimde.Ya İspanyolca biliyor olmam gerek ya da o gözlerin dilinden anlamam gerek o yoldan geçmek için.İspanyolca bilmiyorum, gözlerin dilini de, öğrenmiştim bir zamanlar fakat o dil de diğer diller gibi konuşmayınca unutuluyormuş.Şu an sadece Türkçe biliyorum.Bildiğim bu dilde de yazılışları birbirine yakın, anlamları uzak kelimeler var.Derdimi anlatmak için onları kullanıyorum."atmak ve "atamak".Ben de benim dilimde araya bir "a" harfi sıkıştırarak şöyle diyorum: "seni kalbimden attım" yerine "seni kalbimden atadım".Atmadım çünkü kıyamadım…Atadım çünkü daha fazla dayanamadım.Kalbim zaman geçtikçe ağırlaştı.Yükünü kaldıramaz oldu.Kalbimden atadım ama nereye atadım henüz bilmiyorum.Hani sana Nazım’ın şiirden “sana söylemek istediğim en güzel söz, henüz söylememiş olduğum sözdür” diye söylediğim gibi.En güzel yerdesin ama nerdesin bilmiyorum.Bunları ve daha fazlasını yüz yüze karşılıklı oturarak söylemek isterdim sana ama başta da dediğim gibi ben o gözlere bakınca hala korkuyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)